Faiz nedir? Temel tanım ve işleyiş

Faiz, belirli bir vade boyunca ödünç verilen ya da bankaya yatırılan paranın kullanım bedeli olarak ortaya çıkan getiri veya maliyettir. Borç alan için faiz bir maliyet, borç veren veya tasarruf sahibi için ise bir gelir türüdür.

Türkiye’de faiz kavramı denildiğinde çoğunlukla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın belirlediği politika faizi akla gelir. Bu oran, bankaların fonlama maliyetini belirleyerek mevduat, kredi ve tahvil faizlerinin genel düzeyini şekillendiren temel referans niteliğindedir.

Faiz oranı; enflasyon beklentisi, ülkenin risk primi, küresel likidite koşulları ve iç tasarruf-yatırım dengesi gibi birçok faktörden etkilenir. Bu yüzden faiz, yalnızca teknik bir finans kavramı değil, aynı zamanda ekonomik güven ve beklentilerin de yansımasıdır.

Faiz artışının vatandaş ve şirketler üzerindeki etkisi

Son dönemde enflasyonla mücadele amacıyla uygulanan sıkı para politikası, politika faizinin ve buna bağlı olarak kredi faizlerinin yükselmesine yol açtı. Bu gelişme, ihtiyaç kredisi, taşıt kredisi, konut kredisi ve kredi kartı borcu bulunan milyonlarca kişinin aylık ödemelerini belirgin biçimde artırdı.

Artan faizler, tüketim ve borçlanma iştahını azaltırken vadeli TL mevduatı ve devlet tahvili gibi sabit getirili araçları görece daha cazip hale getiriyor. Böylece tasarruflar bankacılık sistemine yönelirken, döviz ve altın talebinde kısmi bir dengelenme hedefleniyor.

Şirketler açısından ise yüksek faiz, işletme sermayesi ve yatırım kredilerinin maliyetini yükselterek yeni yatırımların ertelenmesine, kapasite artış planlarının yavaşlamasına sebep olabiliyor. Özellikle KOBİ’ler, artan finansman giderleri nedeniyle fiyatlarını yukarı çekmek zorunda kalırken bu durum, enflasyonla mücadeleyi zorlaştıran bir yan etki yaratabiliyor.

Faiz, konut piyasası ve gelecek beklentileri

Konut kredisi faiz oranlarındaki yükseliş, aylık taksitleri önemli ölçüde artırarak özellikle ilk kez ev alacaklar için erişilebilirliği düşürüyor. Bu nedenle birçok hane, konut alım kararını erteleyip kirada kalmayı tercih ederken, bu durum kira piyasası üzerinde de baskı yaratabiliyor.

İnşaat ve gayrimenkul sektörleri, hem ekonomideki istihdam hem de çarpan etkisi açısından kritik öneme sahip. Finansman maliyetlerinin artması, yeni projelerin yavaşlamasına ve sektörde temkinli bir duruşa neden olurken, devletin sosyal konut ve destekleyici kredi programları bu baskıyı kısmen hafifletmeye çalışıyor.

Önümüzdeki dönemde faizlerin seyri, enflasyondaki kalıcı düşüş, küresel faiz trendleri ve Türkiye’nin risk primindeki değişimlere bağlı olacak. Yatırımcılar ve vatandaşlar için, yalnızca nominal faiz oranlarına değil, enflasyondan arındırılmış reel getiriye ve kendi borç ödeme kapasitelerine odaklanmak, sağlıklı finansal kararlar açısından belirleyici olacak.